Duygularımdan arınmış gibiyim. Sadece yorgunluğu hissediyorum. Bedenim alarm vermese onu da hissetmem, eminim. Düşünemiyorum, yazamıyorum, okuyamıyorum! Gittikçe robotlaşıyorum. Robotlaştığımı bile hissetmiyorum. Çok şey yapmak isteyip hiçbir şey yapamıyorum. Neler neler söylemek istiyorum, onları bile söyleyemeye takat bulamıyorum. Ez-kaza bir şeyler üzerine kafa yorarsam, hakkında yazı yazmaya üşeniyorum. Kendimi dinlerken uyuyakalıyorum. Kendime bile yabancılaşıyorum. Yakında hiçbir şeye anlam veremediğim gibi benliğime de anlam veremeyeceğim.
Neden diye soruyorum. Cevap veremiyorum. Cevap veremeyecek, cevap arayamayacak kadar yorgunum. Her şey yeni başlamışken neyin yorgunluğu bu, onu da çözemiyorum. Kendimi dinlediğim tek vaktin İstanbul trafiği olması beni deli ediyor! Bilgisayarlardan nefret etmeye başlıyorum. Telefonlardan uzunca bir süre önce nefret etmiştim zaten. Vedalardan da nefret ediyorum, yeni başlangıçlardan korkuyorum. Yine de yeni yeni başlangıçların özlemini duyuyor, bazı kritik dönemlerde yaşanması gerektiğine inanıyorum. Sonların yeni başlangıçlar olduğunun bilincindeyim. Şükür ki henüz bilincimi de bilinçaltımı da kaybetmemişim.
Bir gün 24 saatmiş diyorlar. Alakası bile yok! Hafta içi bir gün olsa olsa 3, bilemedin -o da küçük bir ihtimalle- 4 saat. Çoğu zaman hafta sonu da öyle.
Ben sadece özledim sanırım. Zihnimi, çalışan nöronlarımla ilgilenmeyi, yazmayı, okumayı, hatta sınav çalışıp proje yazmayı....
Hem bunları bile İstanbul trafiğinde düşünüyorum/yazıyorum. Trafikten nefret ediyorum. Pazartesilerden ve pazarlardan nefret ediyorum. Sanırım uzunca bir süredir sadece Cumaları seviyor, özlüyor ve bekliyorum. Cuma gibi beklediğim başka şeyler de olmasını istiyorum. Çok şey mi istiyorum?
Geçmiş olsun
YanıtlaSilSağ ol!
Sil