İçte ukde olan bir sürü şey en savunmasız olduğunuz anlarda yakalıyor sizi. Çoğu zaman da dinlediğiniz şarkılar, okuduğunuz şiirler, yazılar, hatıralar ve zamandan kesitlerle bilerek ve isteyerek siz çağırıyorsunuz onları sizi savunmasız yakalayacaklarının farkında olmadan. Gardınızı almazsanız bir anda sizi ele geçiriveriyorlar ve "Neden?" diye sorgulatıyorlar çokça. "Başka türlüsü mümkün değil miydi?" Kopamıyorsunuz gölgelerden. Aklınızda hep sorular, her soru için alternatif cevaplar, alternatif her bir cevap için farklı senaryolar... derken o tanıdık mide bulantısı hissiyle karşı karşıya kalıyorsunuz. Sonra sonra anlıyorsunuz ki o mide bulantıları kaldıramayacağınız şeylerle karşılaştığında (buna bir şeye haddinden fazla sevinmek de dahil) vücudunuzun ortaya koyduğu savunma mekanizmalarından sadece biri.
Keşke kötülüklere karşı tam donanımlı yetiştirilseydik mesela. İyiliğin kötülüğe karşı her daim galip geldiği mutlu sonlar görmeseydik masallarda her zaman. Her şey bu kadar toz pembe olmasaydı. Kötünün kötüsüne hazırlansaydık da kötüyü gördüğümüzde elimiz ayağımıza dolaşmadan şükredebilseydik iyi ki kötünün kötüsü değil diye. Aslında her şeyin bizim algılayış şeklimizle alakalı olduğunu anlatsalardı bize. Kimsenin kusursuz olmadığını, bu yüzden inatla herkesi kusursuz görmeye çalışmamamız gerektiğini kazısalardı beynimize öğrenmeye en açık olduğumuz zamanlarda. Biz "öyle" görmek istediğimiz için insanların asla "öyle" olamayacağını... "Öyle" olmadıkları için onları suçlamamızın ve daha birçok şeyin anlamsızlığını... (Bunları söyleyenin de kendi bebekliğini rüyasında gördüğü halde ona geleceğine yönelik elle tutulur, gözle görülür bir nasihatte bulunamayan ve sadece onu kucağına alıp deniz kenarına gezmeye götürmekle yetinen biri olduğunu parantez içinde belirtmem gerekiyor sanırım. Affet beni! Öyle güzel gülüyordun ki gerçekleri anlatmaya kıyamadım!)
Başlayan şey elbet bitiyor bir şekilde. Çoğu zaman sonlar acı verirken bazı başlangıçların en kötü sondan bile daha acı verici olabildiğini öğretiyor insana hayat zamanla. Bir şey başlayabildiyse korkmana gerek yok, elbet bitecek sen daha hiçbir şey anlayamadan ve işte tam da bu sebepten ötürü daha fazla korkman gerekiyor aslında. Korkuyorum. Üşüyorum.
Bir güne daha başladım ve bitti... Bir gün başla(ya)mazsam eğer, işte o gün hiç bitmeyecektir.
Bu arada şiirler hala canımı yakıyor. Rüyalar da öyle...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder