20 Mart 2016 Pazar

Tereddüt


"Hem gelmeni istedim hem bekletmeni
Sen mi daha güzelsin, beklemek mi seni?"
                                 Beşir Ayvazoğlu-Tereddüt

Kız Kulesi ile Galata Kulesi'nin sembolik aşkına yönelik şeyler söylenegelmiş eskiden beri. İnternete yazdığımızda görebiliyoruz. (bkz. http://blog.milliyet.com.tr/galata-kulesi-ve-kiz-kulesinin-askini-bilir-misiniz-/Blog/?BlogNo=174001 ) Uzaktan sevmenin ve kavuşamamanın sembolü olmuşlar. Galata Kulesi'nden bakıldığında hayli ulaşılamaz görünen Kız Kulesi manzarasını görünce hak veriyor insan. Yine aklıma Kız Kulesi'ne çıkıp kulenin görünmediği bir sahile baktığım andaki hayal kırıklığım geliyor. Buruk bir sevinç. Hatta hüzün...

Ama Galata Kulesi başka... Uzak da olsa görüş mesafesinde bir Kız Kulesi olduğunu bilmek bile yetiyor insana. Her zaman Salacak kadar yakın bir noktadan en ince ayrıntısına kadar seyredebildiğin eser bir başka güzel noktadan bu denli küçük görünüyor olmasına rağmen zihnine kazıdığın detaylarla sen şekil veriyorsun bazı şeylere. Manzara için bile emek vermenin nasıl bir şey olduğunu idrak ediyorsun belki. Orda olduğunu bilmek bile yetiyor, görmek pek şart değil diyorsun. Gözden ırak olan gönülden de ırak olmuyor çünkü. Ama kavuşursan meşk, kavuşamazsan aşk oluyor.

Deniz sonsuz, manzara enfes... Tadabilen kalpler gerek. Şarkılara, şiirlere ve rüyalara da ara vermek gerekiyordur belki.





8 Mart 2016 Salı

Hoş mu geldin?

Hiçbir zaman insanların tek yüzlü olduğuna inanmamıştım. Çevremizdeki insan sayısı adedince yüzümüz var hepimizin. Herkese aynı şakayı yapamıyor, herkesle aynı ciddiyet ya da samimiyetle konuşamıyor oluşumuz en büyük göstergesi bu durumun. Öfkemizi, sevgimizi bile herkese gösteremiyorken hem de. Bunları düşününce keşke ikiyüzlü olsa insanlar diye geçiyor akıldan ister istemez. Keşke "sadece" ikiyüzlü olsalar... Mevzu sadece yüz de değil esasen. Peyami Safa'nın "Yalnızız" romanından hareketle herkesin "birinci" ve "ikinci"lerinin olması...

Şu sıralar gündemde olan "ikincilik" mevzusuna ithafen geliyor; birincilerimize ve ikincilerimize...

"...Kendi kendimizle mücadelelerimizde bile kendilerimiz -Çünkü bak, 'kendi' var içimizde- birbirine karşı yalnızdır." 

Hepimizin çoğu zaman kendimizden bile gizlediğimiz, uygun zamanda ortaya çıkmak için bekleyen ikincileri vardır buna göre. Biz başkalarının birincisiyle tanışırız, tanıştığımıza da memnun oluruz hatta. Ama hiç beklemediğimiz (belki de beklediğimiz) bir anda ikincisi giriverir devreye. Ne acı!.. Aynı durum başkaları açısından bakıldığında bizim ikincilerimiz için de geçerli tabi ki.

Ya da şöyle diyelim: Sevdiğimiz insanı öyle yüceltiyoruz ki aslında "o kişiye" değil, ona yüklediğimiz değerler ve o kişinin birleşimine aşık olduğumuzu fark ediyoruz. Gerçekler ve idealar dünyası çatıştığı anda da büyük bir hayal kırıklığı yaşanıyor haliyle. Bu durum kitapta aynen şu cümlelerle ifade ediliyor:

"Sevgilinin birinci realitesini hayal gibi, ideal gibi görüp onu -sevgiliyi- ikinci ve kaba realitesi içinde mahpus görüşümüz insan hakkındaki aldanışımızın bir galat-ı rüyetidir. Yani insanı hep yarım görüyoruz. Ya onu seviyoruz, birinci realitesi içinde; ya nefret ediyoruz ondan, ikinci realitesi içinde. Fakat nefretimiz esas. Çünkü onun birinci realitesini kendi hayalimiz sanıyoruz ve aşkta hayal kırıklığına uğrayınca, bunun, hakikatte, ikinci realiteye çarpan birincinin kırıklığı olduğunu anlamıyoruz." 

Ben mi? Ben sadece her şeyin bu kadar kolay olmaması gerektiğini düşünüyorum. Uç noktalar hiç bana göre değil. Ama yine de unutmak bu kadar kolay olmasa gerekti... Ateş denizini mumdan gemilerle geçmek de...

Challenge accepted! Vakit radikal kararlar alma vaktidir. Cap ou pas cap?