"Aklının ucuna oturup kendimi bekledim; gelmedim, gelmedim, gelmedim."
Cemal Süreya
25 Mayıs 2013 Cumartesi
19 Mayıs 2013 Pazar
Tarihi tekerrür ettirmesek de mi saklasak?
Bazı günlere/tarihlere dönebilmek tutulan not defterinin sağ üst köşesine atılan tarihleri takip etmek kadar kolay olabilseydi keşke. Yıllar öncesine gitmek defter sayfalarını çevirmek kadar yorucu sadece. Hep o en çok istenen şey... Şimdiki akılla, eski zamanlarda... Çok şey istiyoruz, evet. Benciliz. Nankörüz. Kıymet bilmiyoruz. Kaybedince anlıyoruz -belki- (anlayabilirsek). Unutuyoruz. Acı çekiyoruz. Alışıyoruz. Israr ediyoruz. Vazgeçemiyoruz. İnsanız işte. Daha kötü ne olabilir ki?
Başladığı gün biter bazı şeyler. İnsanın aslında doğduğu gün ölmesi misali. Süreç uzuyor sadece, yol aynı yere gidiyor. Yol ne kadar uzarsa o kadar insanlaşıyorsun. İnsanlaştıkça yol daha da çok uzuyor. Çok şey değişiyor birçok şey aynı kalmışken. Hiçbir şeyin aslında aynı kalmadığını anlamak istemiyoruz ama. Tıpkı aynı nehirde iki kere yıkanılamayacağını anlamak istemediğimiz gibi. Hala, bir umut, "belki"lerimize sarılmaya devam ediyoruz "belirsizlik"lere düştüğümüzde.
Kendimize yabancılaşıyoruz çokça. Çoğu zaman yapabildiğimiz en iyi şey "başkalarının duygularına tercüman olmak" iken kendi duygularımızı atlayıveriyoruz. İş onlara gelince "görünmez" olmamız gerektiği geliyor aklımıza. Kaçış mı? Kim bilir? Başkalarına yakın hissetmeye/olmaya çalışırken bir de bakmışız ki "biz" yokuz. Meğer herkesi, her şeyi anlamlandırmaya çalışırken kendimiz anlamsızlaşıvermişiz.
Henüz dün gibi hatırladığımız ama çoktan "mazi" olmuş şeylerin anısına, saygıyla...
Başladığı gün biter bazı şeyler. İnsanın aslında doğduğu gün ölmesi misali. Süreç uzuyor sadece, yol aynı yere gidiyor. Yol ne kadar uzarsa o kadar insanlaşıyorsun. İnsanlaştıkça yol daha da çok uzuyor. Çok şey değişiyor birçok şey aynı kalmışken. Hiçbir şeyin aslında aynı kalmadığını anlamak istemiyoruz ama. Tıpkı aynı nehirde iki kere yıkanılamayacağını anlamak istemediğimiz gibi. Hala, bir umut, "belki"lerimize sarılmaya devam ediyoruz "belirsizlik"lere düştüğümüzde.
Kendimize yabancılaşıyoruz çokça. Çoğu zaman yapabildiğimiz en iyi şey "başkalarının duygularına tercüman olmak" iken kendi duygularımızı atlayıveriyoruz. İş onlara gelince "görünmez" olmamız gerektiği geliyor aklımıza. Kaçış mı? Kim bilir? Başkalarına yakın hissetmeye/olmaya çalışırken bir de bakmışız ki "biz" yokuz. Meğer herkesi, her şeyi anlamlandırmaya çalışırken kendimiz anlamsızlaşıvermişiz.
Henüz dün gibi hatırladığımız ama çoktan "mazi" olmuş şeylerin anısına, saygıyla...
5 Mayıs 2013 Pazar
Gül ağacı değilem
Gül ağacının yanından geliyorum. İlk defa böyle bir şey yaptım ve bir dilek diledim. Pek inanmazdım böyle şeylere ben eskiden. Bu defa çok istediğim şeylere vesile olsun istedim belki. Bu vesileyle daha da çok isteyebilmeyi amaçladım ya da. Gerçi çok istediğim şeyler olmamalarıyla meşhurdur ama şeytanın bacağını kırmak en büyük dileklerimden bir tanesi. (Bunu dilemeyi unutmuş olmama da on puan!)
Dilekler söylenmemeleriyle meşhurdur. Dualar için böyle bir kural söz konusu değildir ama. Dualar dileklerden daha değerli, daha önemlidir o yüzden. Senede bir kez -sırf yapmış olmak için, öylesine- dilek dilersin ama her dakika, her saniye dua etme şansın vardır. Dualarına karşılık bulma ihtimalin ise yine düşünme ve inanma şeklinle doğru orantılıdır. Çok istedin, olmadı mı? Böylesi daha hayırlı belki senin için? Hiç istemiyordun, ama oldu. Hayırlısı? Bilemezsin. Ne deniyordu? Hayır bildiğinde şer, şer bildiğinde hayır gizlidir de farkında değilsindir. Farkına varmayı dilemelisin bu defa. Dua etmelisin aklına her geldiğinde. "Her şeyin hayırlısı." demeyi öğrenmelisin en nihayetinde.
Baharı görmeyi dileyebilirsin bu seferlik. Kendini her açıdan kötü hissettiğin zamanlarda gözünün önünde olan ama görmediğin güzellikleri görmeyi dilesen kafi. Gül ağacı o zamanlarda da vardı, güller yine açmıştı her bahar olduğu gibi en güzel halleriyle. Tek fark, senin yüreğine bahar gelmemişti o vakitler. Güzde takılıp kalmıştın. Gönül gözün kapalıydı, gözün istediği kadar açık olsun ne fayda?
Hepimiz gülümüzden sorumluyuz neticede. Güller açmış, bahar gelmiş. Görebilen göz(ler) gerek.
Dilekler söylenmemeleriyle meşhurdur. Dualar için böyle bir kural söz konusu değildir ama. Dualar dileklerden daha değerli, daha önemlidir o yüzden. Senede bir kez -sırf yapmış olmak için, öylesine- dilek dilersin ama her dakika, her saniye dua etme şansın vardır. Dualarına karşılık bulma ihtimalin ise yine düşünme ve inanma şeklinle doğru orantılıdır. Çok istedin, olmadı mı? Böylesi daha hayırlı belki senin için? Hiç istemiyordun, ama oldu. Hayırlısı? Bilemezsin. Ne deniyordu? Hayır bildiğinde şer, şer bildiğinde hayır gizlidir de farkında değilsindir. Farkına varmayı dilemelisin bu defa. Dua etmelisin aklına her geldiğinde. "Her şeyin hayırlısı." demeyi öğrenmelisin en nihayetinde.
Baharı görmeyi dileyebilirsin bu seferlik. Kendini her açıdan kötü hissettiğin zamanlarda gözünün önünde olan ama görmediğin güzellikleri görmeyi dilesen kafi. Gül ağacı o zamanlarda da vardı, güller yine açmıştı her bahar olduğu gibi en güzel halleriyle. Tek fark, senin yüreğine bahar gelmemişti o vakitler. Güzde takılıp kalmıştın. Gönül gözün kapalıydı, gözün istediği kadar açık olsun ne fayda?
Hepimiz gülümüzden sorumluyuz neticede. Güller açmış, bahar gelmiş. Görebilen göz(ler) gerek.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)