9. Bölüm*
...Küçük prens, biraz üzgün, son baobap sürgünlerini de sökmüştü. Asla geri dönmeyeceğini düşünüyordu. Ama, her sabah yaptığı bu işler, o sabah ona çok hoş görünmüştü. Çiçeği son kez sulayıp cam fanustan koruyucusunu üzerine yerleştirmeye hazırlanırken, gözleri dolu dolu oldu.
"Elveda," dedi çiçeğe.
Ama çiçek yanıt vermedi.
"Elveda," diye tekrarladı Küçük Prens.
Çiçek öksürdü, ama nezleden falan değildi öksürmesi.
Sonunda "Çok saçmaladım," dedi. "Senden özür dilemek istiyorum. Mutlu olmaya bak, e mi?"
Küçük Prens, çiçeğin sitem etmemesine şaşırmış, elinde fanus kalakalmıştı. Onun bu yumuşak, bu sakin tavrına anlam veremiyordu.
"Elbette, seviyorum seni," dedi çiçek ona. "Benim yüzümden bunu bile anlayamadın. Ama artık hiçbir önemi yok. Tabii, sen de benim kadar aptallık ettin. Artık mutlu olmaya bak... Şu fanusu da bırak elinden. İstemiyorum onu."
"Ya rüzgâr..."
"O kadar da hasta değilim... Gecenin serinliği bana iyi gelir hem. Çiçeğim ben."
"Peki, ya hayvanlar..."
"Kelebeklerle tanışmak istiyorsam, birkaç tırtıla katlanmam gerek. Çok güzel bir şey olmalı bu... Ziyaretime kim gelir yoksa? Sen uzaklarda olacaksın. Büyük hayvanlara gelince, onlardan korkum yok. Benim de pençelerim var..."
Bunu derken dört tanecik dikenini göstermişti. Sonra da "Sallanıp durma burada, huzursuz ediyorsun beni," dedi. "Madem gitmeye karar vermişsin, çek git hadi!"
Aslında, Küçük Prens ağladığını görsün istemiyordu. Pek gururlu bir çiçekti...
*Sumru Ağıryürüyen çevirisiyle Küçük Prens