Geride bıraktığım şeyleri düşündükçe sonsuz sayıda gizli nesneye sahip tek bir özne ve tek bir kelimeden oluşan tek bir cümle düşüyor aklıma. Öznesi gerçek, öznesi "ben". Çok basit ama bir o kadar karmaşık, bir o kadar muamma dolu. Belirsizliklerin yoruculuğundan, zorluğundan kaçıp sığınabileceğim tek cümle belki de. Söylenmeden anlatılanlar, yazılmadan okunanlar misali, her şeyi belirtirken aslında hiçbir şey belirtmeyen cinsten belir(ti)siz nesnelere inat nesnelerin hepsi belir(ti)li çünkü. Sonsuz olmalarına rağmen... Tüm söz sanatlarını da içeriyor aslında. Her şeyin apaçık gözümüze sokulmasına gerek yok değil mi? Muhatap da çabalamalı sonuçta. Bilir de bilmezlikten gelir (tecâhül-i ârif), sorar da cevabını bilir (istifham), güzel sebeplere bağlar (hüsn-i ta'lil), benzetmelerden (teşbih) yararlanır, iğneler (tariz), herkesi ve her şeyi gözünde büyüterek abartır da abartır (mübalağa). En önemlisi, öyle bir nesne gelir ki her şeyi tekrar tekrar hatırlatır özneye (telmih). Zamanı geçmiş, kenarda köşede kalmış, yazıp yazıp taslaklara kaydettiğin, kafanda kurup kurup söylemediğin cümleler gibi... Ne fayda? "Şimdi sırası değil"di, şimdi hiç değil. Özne biliyor ya hem, kimse bilmese de olur. (Taslaklarımda gönderilmeyi bekleyenler varmış. Beklesinler. "Şimdi sırası değil".)
Öznenin gerçekliğinden bile emin olmamak lazım bu devirde. Sözde özneyimdir belki. Neden olmasın?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder