13 Haziran 2012 Çarşamba

"Buddy"lik ciddi bir müessesedir.

Tam gün ve tarih bilmiyorum ilk defa. Saçma sapan, her türlü ayrıntıyı hatırlayan beynim tamamen silmiş o tarihi. Hoş, istesem uğraşıp bulurum ama gerek yok. Bu, böyle güzel bence çünkü. Biraz muammalarla, belirsizliklerle...

Birinci sınıf, bir ÇADE dersi. Hatta bahar döneminin ilk ÇADE dersi. Talimat geliyor. "Herkes kendine bir 'eş (buddy)' bulsun." İlk dönemden birbiriyle çokça aşina olanlar hemen eşleşiveriyorlar tabi. Ben ortada. Sonra herkes eşleşiyor. Bir bakıyorum, biri daha ortada aynı benim gibi. Kaderdaş bir nevi. "E, hadi biz de senle 'buddy' olalım madem." diyor.

Arka planda o ana kadar aslında hiç tanımadığımız ama sonraki yıllarda her geçen gün hayran kalacağımız hocamız mükemmel telaffuzu ve pürüzsüz sesiyle anlatıyor hâlâ: "Şimdi eşleştiğiniz kişiler, lisans hayatınız boyunca, hatta mümkünse sonrasında da 'buddy'niz olacak. Aynı aktivilerde yer alacaksınız. Birbirinizden haberdar olacaksınız. Gün gelecek aynı işi, aynı kabini paylaşacaksınız, birbirinizden sorumlu da olacaksınız. Dolayısıyla ona güvenmeniz lazım. Haydi bir güven testi yapalım."

"Saçma." diye düşünüyorum içimden. "Sırf eşleşecek kimse kalmadı diye buddy olduğum birinden neden sorumlu olmalıyım ki? Tamam, tanıyorum az biraz kendisini. Ama yeterli midir bu tanışma dört seneyi buddy olarak geçirmek için?"

Güven testi açıklanıyor. Ve kabus! Hani şu gözlerinizi kapayıp kendinizi arkanızdaki kişinin kollarına bıraktığınız meşhur olay... Ben ki onlarca yıllık ablamın her türlü yalvar yakarına rağmen bırakamamışım kendimi onun kollarına sırf bir muziplik yapacak diye. Güven problemiyse güven problemi, evet. Nasıl yaparım bunca kişinin gözü önünde? Ya tutamazsa? Ya ben yapamazsam? Sorular... Sorular...

O an geliyor ve ben bırakıyorum kendimi "buddy"min kollarına. O da bırakıyor kendini bana sonrasında ve biz o an "tescilli buddy" oluveriyoruz. "Nasıl oldu, nasıl yaptım, sen nasıl yaptın?" gibi sorularla paylaştığımız ilk şey sevinçle karışık hayretimiz oluyor. Yaptık, oldu!

Sonrası hatırlamadığım birçok belirsiz mevzu. Tam olarak ne zaman, hangi ara, hangi olay vesilesiyle bu kadar yakınlaşarak gerçek anlamda bir "buddy" olduk inanın ben de bilmiyorum. Bugün bunu da konuştuk. Ne mutlu ki, o da bilmiyor. :D

Bildiğim tek şey var: Ben çoğunlukla onda kendimi görüyorum. O üzülürse ben de üzülüyorum. (Ama bazen pimpiriklikleriyle beni ve fotokopici amcaları çıldırtmıyor da değil hani. :D ) İlk karşılaştığımızdaki hayalimizi de gerçekleştirdik hem. İki senedir kendisiyle çokça "kabin buddy"si de olduk. O zamanlar aklımızın ucunda bile yokken hem de... Şimdi de birçok hayal var gerçekleşmesi beklenen. Kısmet diyoruz onlara da. Belli mi olur? :)

Son sene, son dönem, son bir ay falan derken son sınavı ve okulda geçirilen son günü de geride bıraktık bugün. Duygusallıkla eşzamanlı olarak gerçekçilik diz boyu. "Kurtulduk, oh!" vs. "E, ama şimdi ne yapacağız?", "Saçma sapan şeylerle uğraşmayacağız artık." vs. "Çünkü uğraşacak saçma sapan bir şeyimizin olmaması ihtimali de var.", "Yaaa, görüşeceğiz tabi!" vs. "Tabi, tabi. Kim bilir herkes nerelerde olacak da?..." ve en önemlisi "Öğrencilik bitti şükür, kısıtlayan bir şey kalmadı" vs. "İş hayatı başlayabilecek mi acaba? Sonsuz tatile çıkmış olma ihtimalimiz de var." 

İmza: Mezun olmanın sadece bir adım uzağında bulunan, endişeleri tavan yaptığından mütevellit duygusala bağlayan bir "öğrenci"