Hep deriz ya “Keşke o anı hiç yaşamamış olsaydım.”, “Keşke unutabilseydim.”, “Keşke zihnimden söküp atabilseydim.” vs. vs… Hayır, bahsettiğim şey Eternal Sunshine of the Spotless Mind olayı değil asla. (O filmi hiç sevmedim!) Zihninin içinde senden bağımsız bir şekilde hareket eden, senin asla unutmak istemeyeceğin şeyleri de senin engelleyemeyeceğin bir biçimde yok eden bir silgi… Olmasın işte o! Yaşadıklarımızdır bizi biz yapan klişesine girmek üzereyken, sustum tamam.
Demans ve Alzheimer… Terminoloji çalışması yapmak zorunda olma ve biri hastalık hakkında bir şeyler okurken diğerlerinin kabinde eşzamanlı çeviri yapma durumunun çok ötesinde bir şey tabi. Bilimsel olarak pek çok şey öğrendim hakkında esasen ama hayata etkileri açısından çok eksik kalmış meğer bilgilerim. Sınırlı ve yüzeysel… Dilerim sınırlı ve yüzeysel kalsın herkesin bilgisi. Kimse tanışmak zorunda kalmasın zihni bedenden daha önce öldüren beyindeki bu mekanizmayla.
Son bir haftadır Kore filmlerine sarmış durumdayım. Bana bunları yazdıran da, Alzheimer’a çok farklı bir şekilde bakmama sebep olan da adı İngilizceye “A moment to remember”, Türkçeye “Hatırlanacak bir anı” olarak çevrilen Kore filmi oldu. Latince transkripsiyonuyla orjinal adı “Nae Meorisokui Jiwoogae” imiş. Yeşilçamvari etkileri de var tabi.
Son günlerdeki tek eğlencem (!) gece bir film izlemek –mümkünse dram, ki %99 mümkün eğer söz konusu bir Kore filmiyse- ve izlerken hüngür hüngür ağlamak. Şu ana kadar gayet iyi gidiyorum. Başarılıyım yani bu konuda, mütevazilik yapamayacağım şimdi.
Sırasıyla “The Classic” (http://www.imdb.com/title/tt0348568/), “My Sassy Girl” (http://www.imdb.com/title/tt0293715/) -ki kendilerinin Amerikan versiyonu da bulunmakta ama asla Kore yapımı kadar etkileyici olabileceğini düşünmüyorum tabi-, “Daisy” (http://www.imdb.com/title/tt0468704/) ve “A moment to remember” (http://www.imdb.com/title/tt0428870/) filmlerini izledim şimdiye dek. Bu gecenin talihlisi de “Secret” (http://www.imdb.com/title/tt1037850/) oldu. İzleyelim, görelim.
Tabi önersem mi önermesem mi bilemedim. Zevkler ve renkler meselesi… Ağlamak isteyenlere -varsa öyleleri- şiddetle tavsiye edilir ama. Ya da saklayın kıyıya, köşeye. Lazım olur belki bir gün.
11 Şubat 2012 Cumartesi
8 Şubat 2012 Çarşamba
8 Şubat
En çok üzen şey Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaşı geride bırakmak... Ellerim bomboş... Yüreğimde sızı... Olması gerekenler... Hoş... Sıcak... Samimi... Kar... Arındırırcasına... Doğum-ölüm... Bir adım daha... Takvim yaprakları... Yıllar... Yıllar... Mazi... Ömür... Yaş... Göz... Yaş... Yaş...
...Ve Yılmaz Odabaşı'nın 35 yaşına ithaf ettiği şiiri:
Kurtulamazsın
Önce sesini,
sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanında;
bu kent de tükürdü aşklarına...
Kal orada,
artık hiçbir şeyden kurtulamazsın!
Islanmışsın bir kere oğlum,
yaş gününde
kuruyamazsın...
...Ve Yılmaz Odabaşı'nın 35 yaşına ithaf ettiği şiiri:
Kurtulamazsın
Önce sesini,
sonra yankısını çaldırdın şu beton ormanında;
bu kent de tükürdü aşklarına...
Kal orada,
artık hiçbir şeyden kurtulamazsın!
Islanmışsın bir kere oğlum,
yaş gününde
kuruyamazsın...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)