30 Ocak 2012 Pazartesi

Umudum yarınlarda (!), tatildeyim!

"Beklenen" tatil geldi! Şu an Tatilistan'dan yazıyorum. Müthiş bir yer burası! Ders yok, sınav yok, koşuşturma yok, gece geç yatıp sabah geç kalkmak serbest, aklına estiğinde istediğin yere gidebiliyorsun, yeni tarifler deneyebiliyorsun istediğin an, planlar-programlar bir süreliğine rafta falan...

Plan-program yok dedim de tatilde bile plan yapan insandım ben bir zamanlar. "Şu gün şuraya gidelim.", "Ay şunu da yapmak lazım aslında.", "Ooo şuraya gitmeyeni de dövüyorlarmış." tarzında uzuuuun bir listem olurdu her tatilde. Akıllandım ama. Hiç plan yapmadım bu defa. Yaptığım planlar hep bozulmaya mahkumdu çünkü. Bir şeylerin beni götürdüğü yere doğru gidiyorum artık. Biliyorum ki bir şeyi ne kadar çok istersen/istersem, o şeyden o kadar çok -ve kat kat daha fazla acı çekerek- vazgeçmek zorunda kalırsın/kalırım. O kadar bekliyormuşum ki bu tatili zaten, o kadar yorulmuşum ki, kendi kendime yürümeye mecalim kalmamış meğer. Bir de baktım ki rüzgârı almışım arkama, O nereye götürürse oraya gidiyorum. Kadercilikse kadercilik... İnsan elinde olmayan nedenlerden dolayı tepiyorsa bazı fırsatları, zorlanması, mücadele etmesi, kendisini parçalaması hiçbir şey ifade etmiyorsa bazı durumlarda, kendisini yiyip bitirmesinin de pek bir anlamı kalmıyor zaten.

Belirsizliğin iyi olduğu yegâne anlardan biri bir şeylerin seni götürdüğü duruma göre şekil verebilmektir akıp giden hayatına. Bazı şeylerin bilinmemesi iyidir. Bilinmesinler ki -en azından bir süre- şekillenebilsinler yer-zaman-durum ayrılmaz üçlüsüne göre. 

Belirsizliğin, muammaların en dayanılmaz olduğu vakitler ise "bekleyen" olduğumuz vakitlerdir. İster somut, isterse soyut olsun bu bekleyiş. Hayatımız boyunca bir şeylerden beklentilerimiz olmuştur her daim, beklentilerin olmadığı bir an yoktur. Zaman durur, vakit geçmez. Dakikalar saat, saatler gün, günler ay, aylar yıl olur, ömürden ömür götürür beklerken.

İşte bundan dolayı şöyle diyor Lâ Edri:
"Ben diyorum ki: Vuslatı beklerim, Yâr, Gaffâr
Âşk diyor ki: El-intizâr eşeddü min-en-nâr *"
İmza: Uyuduğu nadir vakitlerin hemen hepsinde rüya görmesinden ötürü çıkan iki uçuğunun geçmesini "bekleyen" kişilik



* El-intizâr eşeddü min-en-nâr ( الانتظار أشد من  النار ): "Beklemek, ateşten daha şiddetlidir."

16 Ocak 2012 Pazartesi

Sensemek vs. Bensemek

"Sensemek: ben'in sen'i özlemesi, canının çekmesi." imiş Metis'in Olmayan Kelimeler adlı 2012 Ajandası'na göre. Kullana kullana dilimize yerleştirelim bari dediğim o kadar güzel kelimeler var ki ajandada... Henüz 'olmayan kelimeler' statüsünde olan bu kelimelerden sadece birkaçını paylaşmak istedim şimdi ve burada.

Açılış kelimemiz malumunuz üzere: Sensemek
"Görmeyelden yüzünü ben ki nigârım, sensedim...
Âh u zâr ile geçer bu rûzgârım, sensedim... (Hümami, 15. yy)"
Almanca hocamızın kelimeleri zıt anlamlılarıyla birlikte ezberleyelim felsefesinden çok etkilendiğimden (Hoş, o kadar çok etkilenmiş olsam 4 yılda birkaç yüz kelime öğrenirdim en azından ya, neyse!) olsa gerek, bensemek de benim uydurmam olsun bari dedim. Malum çevirmenlerin kanında biraz da 'uydurman'lık vardır. 'Sensemek'ten esinlenerek 'bensemek'in tanımını şu şekilde yapabiliriz o halde:

Bensemek: sen'in ben'i özlemesi, canının çekmesi.

Bir diğer kelimemiz ise sevmeyemek: "Sevmeyemek hiç sevmemekten farklı olarak bir zamanlar sevmiş olduğun kişiden sevgini geri çekmek, sevmeyi sürdürememek. Nefret, öfke vb. duygular barındırmaksızın, sevginin sakince azalarak sönmesi durumunda kullanılır." imiş. Bunun bir de kardeşi varmış mesela: "Eğer geri çekilen sevgi aşk da içermişse aşkmayamak denir." Ex'im falan filan özentiliği yerine gayet kullanılabilir duruyor esasen. Ex'im neyse artık?! Tıp dilinde 'öldü' anlamında kullanılıyormuş, 'Hasta ex oldu.' gibisinden. Tıp dilini günlük dile aktararak 'O benim için ex oldu (öldü), artık kalbimde yeri yok.' demeye çalışıyorsa eğer arkadaşlar, aynı hassasiyeti onlarca harf içeren tek kelimelik Latince hastalık isimlerini günlük dilde kullanma -en azından söyleme- konusunda da bekliyoruz kendilerinden. Yapabilen varsa beri gelsin bu arada da ders alalım. Malum biz 'duyduğuLatincehastalıkisimlerinibileaynentekraredemeyenler'deniz. Her neyse, konumuza dönelim.

"Rusçada bir zamanlar sevilen ama artık sevilmeyen biri için duyulan hisse razbliuto denirmiş; Yunancadan türetilmiş anagapesis de aynı anlama geliyor."

Aşk'ın farklı hallerine yönelik de bir sürü kelime varmış mesela. "Aşk deyip geçmeyelim. Hindu diyalektlerinden Boro farkı koymuş: onsay seviyormuş gibi yapmak, ongubsy kalpten sevmek, onsia son defa sevmek. Yunancadan türetilen anaxiphillia yanlış insana âşık olmak demekmiş; belki ladesaşk'ı, anlaşamayacağını bile bile birine âşık olmayı, ve reddineaşk'ı, seni sevmediğini bildiğin kişiye âşık olmayı zikrederek ayrıntılandırabiliriz bunu."

Son olarak da gizlenti kelimesine bakalım. "Gizlenti hafızanın kuytularına gizlenmiş olan ve alınan bir koku, tat ya da duyulan bir ezgi sayesinde saklandığı yerden çıkan -ama çoğu zaman ne olduğu tam tespit edilemeyen- muğlak his-anı."

Şu halde son söz: Eğer reddineaşkın gizemli dünyasına dalmak istemiyorsan, yanında olduğunda bile sensemeli ve bensendiğinden emin olmalısın. Ve unutma ki ladesaşklar hüsranla bitmeye mahkumdur, sana yaramaz yani. Biten bittiğiyle kalır, sen de aşkmayamadığınla... Nihayetinde milyonlarca gizlenti de yanına kâr kalır.


P.S: "Tırnak içinde" yazılanların tümü olduğu gibi ajandadan alıntıdır. Herkesin bir tane edinmesi "huzur ve barışla" tavsiye edilir. Ayrıntılı bilgi için: http://www.metiskitap.com/Metis/Catalog/Book/5334

Kaynak: Metis Ajanda 2012: Olmayan Kelimeler, Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen, İstanbul, Metis Yayınları, 2011.