20 Temmuz 2011 Çarşamba

Time heals everything, Give time “Time”

Huzurlu, sessiz, sakin, dingin, serin, kısacası mükemmel bir Salı (bizi kırmayıp Pazar günü taklidi yaptı bu seferlik sağ olsun) gününü geride bırakmanın derin üzüntüsü içindeyken bir şeyler karalamak istedim sadece. Uzun zaman olmuş yazmayalı, ki bu bana çok uzun gelen süre zarfında çok şey oldu esasen. Üçüncü sınıf kazasız belasız bitti örneğin. Resmî staj bitti, beni Ardahan üzerinden Van’a götüren Dilbilim –benim için sonsuza kadar- bitti, bir an bile boş durmak (an itibariyle) bitti! Biten çok şey oldu yani. Ama Pazartesi günü sendromu yok mesela ne güzel. Çünkü bize her gün Pazartesi artık. Yok öyle gün ayrımı yapma gibi bir lüks! Eskiden beri sevdiğim Cumartesiler de yok artık. Nefret ettiğim Pazar günlerini de mumla arar oldum nedense. Neyse ki hâlâ Pazar günlerinden nefret ediyorum. Çok büyük bir evrim geçirememişim henüz. Yaşıyoruz elimizden geldiğince işte.

Öte yandan çok sevdiğim dünyalar tatlısı hocamın sevimli, şirin, ferah mı ferah bürosundaki ödev stajı da tam gaz devam ediyor. Her gün yeni bir şeyler öğrenmek güzel olmasına güzel de sıcaklar, yorgunluk, bitkinlik, çoğu zaman uykusuzluk birçok şeyi çekilmez yaparken bu güzellikleri es geçmiyor maalesef. Çekilen tüm zorluklara rağmen son iki çeviride hocadan “mükemmel!” sözcüğünü duymanın haklı gururunu yaşamıyor da değiliz hani. :) Hem de facia olarak beynime kazınan ilk iki “harika” (!) çeviriden sonra… Bu noktada her “mükemmel!”in bize zorlukları katlanarak artan metincikler getirdiğini de tecrübeyle sabitlemiş olduğumuzu hatırlatmak isterim.

Öyle ya da böyle geçiyor zaman işte ondan da zamanı esirgemeyince. “Time heals everything, give time ‘time’.” Yaşam pastamın geri kalan –en iyi ihtimalle üçte ikilik- dilimine kılavuzluk etmesi gereken söz. Her şeyi zamana bıraktığınız gibi, zamanı da zamana bırakın. Bırakın ki alsın götürsün sizi. Kim bilir bir gün bir bakmışsınız siz farkında olmadan aslında tam da olmak istediğiniz yerdesiniz. Bu yere giden yollar benim için gün gün, saat saat değişiyor olsa da hedef aynı olduğu sürece sorun yok diyorum kendi kendime. Çok sevdiğim ve saydığım bir ilkokul hocamın, zor (?) problemlerle dolu birkaç sayfalık Matematik ödevinin sonuna yazdığı bir söz beni o zamanlar aşırı derecede etkilemişti. “Zirvelerin yolu vadilerden geçer, tabi sabırlı olanlar için.” Hazır yazmışken, söz anlamını yitirme seviyesine gelinceye kadar sürekli tekrar ediyorum mesela şimdi içimden. Olmuyor. O zamanlar hissettiklerimi hissetmiyorum artık. İster büyümek olsun bunun adı, ister yaşlanmak, ister içindeki çocuğu kaybetmek… Olayın özü; eski ben yok. Sözün özü; bazen şimdiki benle birbirimizi anlamakta güçlük çekiyoruz.

Ve buna istinaden son söz Yunus Emre’den geliyor vesselam. :)

Beni bende demen ben bende değilem,
Bir ben vardır bende benden içeru.